Sayın Mehmet Zararsızoğlu'nun Ayşa Armanla Hürriyet gazetesinde yaptığı söyleşi;
19 Mart 2010
Ayşe ARMAN
aarman@hurriyet.com.tr
Ölümün panzehiri SEKS
MESELEYE kafadan giriyorum: En son ne zaman seviştiniz? Şöyle gerçekten şehvetli bir biçimde... Kalpten, sevgiyle, içten gelerek, hakkını vererek... Cevabınızı duyamıyorum...
Bana söylemenize gerek yok zaten. Bu sorunun cevabını kendinize vermeniz yeter.Psikoterapist Mehmet Zararsızoğlu’yla kadın erkek ilişkileri üzerine konuştum. Bana çok ilginç gelen şeyler anlattı. Seks bir ilişkide ne kadar önemli, zıtlıkları birleştiren nedir, kadın erkeği, erkek kadını anlayabilir mi, hangi kadınlar ve erkekler iyi partner olabilir... Buyurun uzmanından okuyun...
Kadın-erkek ilişkilerinde temel sorun nedir?
* Evren, çok kreatif bir tasarımla kadınla erkeği birbirine mecbur kılmış. Kadında olanlar erkekte yok. Erkekte olanlar da kadında yok. Bizim birbirimize ihtiyacımız var. Kadın, kendisinde olmayanı erkekten aldığında kadın oluyor. Erkek de kendisinde olmayanı kadından aldığında...
Her şeyi cinsellikle açıklamıyorsunuz değil mi?
* Tabii ki öyle yapıyoruz! Çünkü ölümün panzehiri seks. Cinsellik olduğu için hayat devam ediyor ve sürüyor. Ölüm, yaşanılır bir şey haline geliyor. Seks, bir ilişkinin A’sı Z’si her şeyi. Herkese, “Her şeyden ödün verin, sekten asla!” diyorum. Seksin olmadığı bir ilişkide, kadın-erkek ilişkisinden söz edemeyiz. Biz psikoterapistler bize danışanlara, “Cinselliğiniz nasıl, ne sıklıkta?” diye sormaya bayılırız. Gerçi bunu da absürt buluyorum. Çünkü cinsellik, o iki kişiden başka hiç kimseyi ilgilendirmeyecek kadar özel bir şey. Burada tek kriter bence sıklığının ve kalitesinin her iki tarafı da mutlu etmesi. Ayda 3-4 kere sevişiyorsundur, ama kalitelidir ve siz mutlusunuzdur, o zaman sorun yok.
Genellikle ilişkilerde BİZ neyi atlıyoruz?
* Hiçbir ilişki iki kişilik değil. Bunu bir türlü anlayamıyoruz. Sadece siz ve eşiniz değilsiniz yani. Aslında iki ordu söz konusu. Sizin aileniz, yani anneniz babanız, kardeşleriniz, hayatınıza bütün girmiş erkekler... Aynı şeyler eşiniz için de geçerli... Freud’un güzel bir sözü var, “Kadın ve erkek seks yapmak için yatağa girdiklerinde, yalnız olduklarını zannederler ama yatağın üzerinde görünmez bin küsür kişi vardır!”
İki kişilik mutlu ilişki illüzyon mu yani...
* Hem de nasıl! Bana danışanlar, “Birbirimizi anlarsak, sorunları çözeriz” zannediyorlar. Bu çok saçma. Çünkü kadın ve erkek birbirini anlayamaz. İki farklı yaratık söz konusu. Biyolojileri, anatomik ve ruhsal yapıları taban tabana zıt...
Nedir o zıtlıklar?
* Aileler zıt, aile matrisindeki tüm yaşanmışlıklar zıt, kişilik ve karakterler zıt. İki yabancının, ortak bir karakterde buluşma ihtimalleri 6.5 milyarda bir. Dolayısıyla, bize yutturulmaya çalışıldığı gibi “ideal eş”, “ideal partner” yok.
Peki yapacak bir şey yok mu?
* Olmaz mı? Tüm bu farklı yanlarımıza rağmen birbirimizi çektiysek, vardır bunda bir hikmet deyip, karşımızdakini olduğu gibi kabul edeceğiz. Ve hani biz iki kişi değil, iki orduyuz ya; sistemleri savaşa sokarak bir mücadele içine girdiğimizde, ilişkinin iflah olmayacağını bileceğiz. Bunun galibi yok. Esas olarak şunu kafamıza kazıyacağız: “Benim önceliğim eşim.” Onun arkasında dimdik durmam gerekiyor. Herkese karşı. Bu, bir anlamıyla büyümek demek. Erkek ya da kadın olarak var olabilmek için, annemiz, babamız bizi bırakmak istemese de, “Hayır” deyip, onlarla bağımızı koparmamız gerekiyor. Bu bağı koparmak, “Ne halin varsa gör!” demek değil. Ama önceliğin eşiniz olduğunu vurgulamak...
Başka böyle önemli bilmemiz gereken şeyler de var mı?
* Kadınlar, evrenin daha ayrıcalıklı ve özenli yarattığı varlıklar. Farklı bir yaşam güçleri var. Çünkü doğurganlar. Yarı tanrısal bir şey bana göre. Kadın, kadın-erkek ilişkisine evrenin ona bahşettiği bu güçle, iki sıfır önde başlıyor. Bir de başarılı, tuttuğunu koparan bir kadınsa, entelektüel seviyesi de yüksekse, ortaya müthiş bir güç çıkıyor. Bu zaman zaman dezavantaj. Çünkü kadın, erkeğine, “Sen benim erkeğimsin. Sana güveniyorum. Sana kendimi bırakabilirim” hissi yarattığında, erkek kendisini erkek gibi hissediyor. İnanın, ister Rahmi Koç olsun, ister Einstein, kadınından bu söylediğim duyguyu hissetmediğinde erkek, kendini erkek gibi hissedemiyor. Onaylanmamış ve eksik kalıyor. O zaman da kendisine bu duyguyu daha kolay yaşatacak kadınlar aramaya başlıyor. Diyeceğim o ki, kadının tüm bunları da hesaba katması gerekiyor.
Kadınların ne yapacağını anladık. Pekİ erkekler?
* Kadın ona kendini teslim ettiğinde, o da kadına kendini değerli hissettirecek. Size hemen hangi kadın ve erkek tiplerinin bunu başarabildiğini söyleyeyim. Eğer kadın, annesinin kızıysa, yani annesiyle barışık, annesini olduğu gibi kabul eden, asla “Ben annem gibi olmayacağım” demeyen biriyse, mükemmel partner oluyor. Ama babalarının kızlarıysa, ne yazık ki kötü partner oluyorlar.
Neden?
* Babalarındaki o “animus” enerjisini o kadar kıymetli ve ulvi buluyorlar ki, körkütük aşık olsalar bile, bilinçaltlarında, partnerlerini babalarıyla kıyaslıyorlar. Ve onları yetersiz bulan bir tavır içine giriyorlar. Erkeklere gelince, annesinin oğlu olan erkekler iyi partner olamıyorlar maalesef. Erkek de, babasının oğlu olacak...
Bu kadar zor mu yani kadın erkek ilişkileri?
* Bir yanıyla zor, bir yanıyla değil. Bütün bunları, bütün bu zıtlıkları, rakip iki orduyu birleştiren tek şey var: O da sevgi...
0 yorum:
Yorum Gönder